Milli birliğin, müşterek değerlerin bulunmadığı bir toplumda ne demokrasiyi yaşatabiliriz ne de demokratik yönetimleri kurabiliriz.
İnsan topluluklarını bir arada tutan, devleti devlet yapan, milletlerin inandığı adalet, hukuk devleti, laiklik, demokrasi ve ahlak gibi değerlerdir.
20 yıldır, AKP’nin yok etmeye çalıştığı değerler, bunlardır.
AKP sözcüleri tarafından, binlerce yıldır kendilerini Türk olarak bilen insanlara, Türk’ün aslında Türkiye’de yaşayan onlarca etnik gruptan sadece biri olduğu ısrarla ve defalarca söylendi!
Binlerce yıllık geleneği olan Türk Ordusunun Komuta Heyeti, hile ile biçilerek Türk Ordusunun aslında, İbrahimî ordu olduğu yüzlerce kez tekrar edildi.
Demokrasinin kurallarının şeriat hükümlerine uygun olması, İslam Anayasasına geçilmesi, resmi dilimizin Arapça olması için yıllarca üst üste konferanslar düzenlendi.
İslam dini için de benzer şeyleri söylemek mümkündür. Bütün dinler insanları ahlaka çağırır. Bu çağrı açıkken, dindar nesiller yetiştirmeyi kendisine misyon edinmiş AKP nasıl oluyor da, gözlerimizin içine baka baka günde üç kez yalan söyleyebiliyor? Cevap basit!
Dinin anlamını değiştirerek! Artık bizim toplumumuzun büyük bir kısmında din, güzel ahlak gibi, vicdan ve adalet gibi temel nitelikleriyle algılanmıyor.
Din halkın ne anlama geldiğini bilmediği ritüellere ve sihirbazlığa benzer merasimlere hapsolundu. Her yer seccade şeytanlarıyla doldu.
O merasimlere ve şeytanların dediklerine uyarsanız, bunun dışındaki zamanlarda yalan söyleyebilir, yolsuzluk veya hırsızlık yapabilirsiniz!
Hatırlarsanız, tek adam referandumu öncesi Bahçeli; “Fiili durum zaten Başkanlık gibi. Biz fiili durumu hukuki duruma uydurmak için Anayasa değişikliği yapıyoruz” demişti! AKP’nin de yaptığı budur;
Davranışları yasalara uymuyorsa, yasaları değiştiriyor.
Davranışları Anayasaya uymuyorsa Anayasayı, dine uymuyorsa dini değiştiriyor!
Böyle bir tahribatı, bu ülkenin ekmeğini yiyen suyunu içen, geleceğini bu ülkede arayan birilerinin yapması mümkün değildir. Bunu yapanlar Türk Devletinin ve Türk Milletinin dostu değildir.
AKP, ihanet kokan beceriksizliği ile, gün geçtikçe ekonomik krizin dozunu arttırarak ülkeyi teslim almak istiyor!
Şu an, içine düşürüldüğümüz durum için suçlu aramanın zamanı değildir.
Böyle bir durum evi yanmakta olan adama, yangının nasıl çıktığını anlatmaya benzer!
Bu coğrafyada hayata tutunabilmek, ayakta kalabilmek çok zordur.
Hem devletler için hem de insanlar için! Bu zor günlerden geçebilmek için “yardımlaşma ve paylaşma” ruhunu canlandırmamız gerekir.
Çevremizde zorda olan, yardıma muhtaç olanlara, yapabildiğimiz kadar yardım ve destek elimizi uzatmalıyız.
Bizler, binlerce yıldır bu topraklardayız. Ne İmparatorluklar ne medeniyetler geldi geçti bu topraklardan. Ama biz Türkler hep buradaydık. Binlerce yılın imbiğinden damıtılmış, genlerimize işlemiş dayanışma, birbirimize sahip çıkma kültürümüz var. Halkımız eğitimsiz olabilir ama kimse Türk Milletine cahil diyemez. Bizler Irak-Suriye değiliz! Arap hiç değiliz!
Geçmişte defalarca ayakta kalmayı başardık, yine başarabiliriz.
Hatırlayın, dünyanın tüm emperyalist devletlerinin ordularını, bir avuç adamımızı gemiye koyup, Samsun’a çıkararak, yendik.
Evet o zaman Atatürk vardı, şimdi yok! Ne yapacağız? Oturup yok olmayı mı bekleyeceğiz? Elbette hayır!
Hepimiz birer Atatürk olacağız! Önümüzdeki tehlike ne kadar büyürse, bizler umudumuzu daha fazla büyüteceğiz.
Birbirimize güveneceğiz ve bu karanlık dönemden çıkacağız.
Çoğu gitti azı kaldı. Güneşin doğması çok yakın.
Sizlerden ricam, hem umudunuzu güçlendirin, hem de çevrenize birer umut ışığı olun. Kendi içimizdeki sevgiyi, birliği, bütünlüğü koruyup büyüttüğümüzde, devlet ve millet düşmanları yer altına kaçacaktır.
Herkes sakin olsun ve bizim sesimizi beklesin!
Ne Mutlu Türküm Diyene ve Sözünden Dönmeyene…
Sağlık ve başarı dileklerimle
Rifat Serdaroğlu
